giriş
gök kuşağı gibisin, bulutlar senden yana
sessiz bir hesaplaşma fırtınasında
esir aldı vahşi dalgalar beni
bir deniz fenerisin yolculuğumda
gireceğiz nuyageva, ah nuyageva
ruhların karanlık metrolarına…
bengisu gibisin,okyanuslar senden yana,
dudak ısırıyor seni gördükçe
vuslat kokan çiçekleri dünyanın
ben bir karaçalıyım samayolunda
ölüm bir fantezidir rüyalarımda
ömür bir çöl dikeni
gündönümünden sonra
zerreye ayarlanmış terazilerin
imbiğinden geçeceğim
ayak bastığımız yerler çürüyor,
pencereler ihanet ediyor ışıklara
bir değirmen kendini öğütüyor nedense
sapsarı tepelere imreniyor bir ova
bu çok yüzlü hengamede nuyageva
içimin solmayan mürekkebiyle
yeni çağa destan yazıyor umutlarım
ben ki seveceğim, savaşacağım;
ben ki bir gün sana kavuşacağım
nuyageva,bir deniz umut ol yüreğimde
nuyageva,bir demet sonsuzluk ol gönlümde…
nuyageva I
gidişine ağıt oldu gözlerim nuyageva,
gözlerim karışıyor taş rengi yosunlara
göğsümde hasretinle sızlayan bir dönenbay
yalnızlığın anası bozkırlara elveda
sana ve sonsuzluğa merhaba nuyageva
masamın üzerinde çırpınıyor düşlerim
telefonum dudak büküyor tutkunluğuma
bir şehir alıyor benden umutlarımı
sulat yutuyor seni nuyageva
bir başıma boşluğa seriyorum kendimi
insan hakları dosyalarında
çağdaş yüreklerin romanlarından
öfmeke yatak hazırlıyorum
Muhibbi duygular yüklenmiş omuzlardan
bir köprü kuracağım kıtalar arasına
kuracağım da
bileklerim titrek dalgalar iletiyor
asitlenmiş gibi parmak uçlarım
zaman bir alev topu, gülüyor kucağımda
bir Raymalı-Ağa heyecanıyla
bir Begimay görüyorum ufukta
serap mı, simge mi, tren mi, ray mı
mağara mı, ev mi, han mı, saray mı
zindan mı kahrına vurulduğum yer
sehpaya çekilen duygusallığı
kemiren Ankara farelerinin
içtiği çay mı
nuyageva, binelim safkan bir deli ata
nuyageva, ömür boyu rabıta
nuyageva II
doruktan uzattıkça mercan bakışlarını
bazen güneşe bakan gülleri hatırlarım
yaprakları en ücra yıldız kanatlarından
ezgiler sağnak sağnak iner dudaklarından
bazen fosforlu bir gemi belirir ufukta
köpürür ülkemin siyah koylarında
aralayıp susamış mekan bulutlarını
doruktan uzattıkça mercan bakışlarını
bazen bir kapı açılır üryalarımda
sonsuzluk çiçek tozu, dökülür avuçlarıma
o nasıl maceraydı, o nasıl ”düş”tü
çevresine ihtilal kuzgunları üşüştü
ay görünce düzenli ışıyan gözlerini
hıçkırıklı bir medil gökten kıyıya düştü
öyle maktul bir esaret boşaldı ki doğudan
köleler ata bindi, sultanlar yaya düştü
nuyageva bir gümüştü, tılsımlı bir gülüştü
doruktan uzattıkça mercan bakışlarını
bazen oynar beynimin kubbesi yerinden
bir tehdit fırtınası nefeslenir derinden
infilaka yeltenir tereddüt ormanları
bazen bir yumurta kırılır
civcivler kuşatır yeryüzünü
bir baba çocuğundan konuşma izni alır
elindeki kamçıya haykırır bir papağan
bir musluk nefretini boşaltır bardaklara
lamevcud duyguların antika yağmurlarına
dev bir hasret yangını emer hücrelerimi
ödünç mü bakıyorlar mısralarıma
nuyageva, kulaklarım dopdolu
andıkça ağladığım hatıralarla
yeni bir feza açılır sonsuz boyutlu
doruktan uzattıkça mercan bakışlarını
yollar yumak yumak sarılır önümde
ağaçlar boy verir, yaprakları zebercedden
dünya şimdi dönen bir yuvarlak değil de
bir kuru daldır, titrer ellerimde
sinekler hükmeder balık avcılarına
onikiyi evinde kovalar kötü nişancı
ödül töreni yapılır uçurtmalardan
bir kaçakcı gibi saklanırım kuytularda
bir şuâ meraklısıyım,
bir öte sevdalısıyım,
yaslıyım onsuz yaşadığım zamanlarıma
beyazın krilendiği kaldırımlarda
nuyageva, seni arıyorum bir başıma
aldırmam nutuklu toplantılara
bu bir matem kıyası değildir nuyageva
dört işleme vurunca ürperen yanlarımı
bir bayram muştusu dolar hücrelerime
hüznün tezgahlarında dokunan yüreğime
bir inkılâp nişanı vurmak üzre, sabahın
ölümsüz baharına geçirdim gözlerimi
bu bir ölüm aynası değildir nuyageva
doruktan uzattıkça mercan bakışlarını
bazen gün doğar içimin varoşlarına
bazen bir kapı açılır rüyalarımda
sonsuzluk çiçek tozu, dökülür avuçlarıma
Bir cevap yazın